2016
Gaspedilen Tarifler
15 yıldan fazladır “çağdaş sanat” yerine “güncel sanat” tabirini kullanıyorum. Tarifin müsebbibi benim, vebali de üzerimdedir. Bu tabiri kullanmaya başladığımda, semantik bir kaydırmanın ötesinin tümüyle fevkinde değildim. Çağdaş sözcüğüyle ilgili sorunlara farklı zamanlarda değinmiş ama “güncel”i tarif etmemiştim. Neyin farkında olduğumu yeniden özetleyebilirim: Cumhuriyet projesiyle devlet, sanatçılarla mukavelesini -ki sanatçıların çoğu devletten geçiniyordu- tek taraflı lağvettiğinde “modern” sanatçı “çağdaş” sanatçı kimliğine bürünür. Arada çok gri bir alan var ama bu dönüşüm oldukça acısız, olaysız, çok da tartışılmadan, bir ön kabulle gerçekleşir. Güncel sanatın Cumhuriyet projesini sırtlanmak gibi bir derdi veya misyonu yoktur, dolayısıyla modern ve çağdaşın iç içeliği ve geçişliliğinden net bir biçimde ayrışır. Güncel sanat, gelecek tasarlamakla uğraşmaz, burada ve şimdi ile başlar.
Cumhuriyet projesiyle sanatçılar arasındaki mukavelenin sonlandırılma sürecini (bu konu, devletin [erken] Cumhuriyet projesiyle ilişkisinde bir seyrelme bağlamında ayrıca tartışılmalı) 12 Eylül’e bağlamak istemiyorum ama çağdaş sözcüğü 1980’lerin ortasından itibaren iyice yaygınlaştı. Çağdaş ön adıyla başlayan dernekler gündeme geldi; Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ne bağış yapan, Çağdaş Hukukçular Kulübü’ne üye olan bir çağdaş sanatsever olmak mümkündü. Bu sözcüğün daha önceki kullanımlarında, sanata ya da hayatın bir başka alanına böyle bir misyon yüklenmemişti ama gitgide yaygınlaştıkça, tıpkı bir fay hattı gibi, toplumun büyük bir kesimini dışlıyor; çağdaş ol[a]mayanları gelişme sürecini tamamlamamış, yardıma muhtaç ucubelere benzeterek aşağılıyordu. Aynı zamanda, 12 Eylül diktatörlüğüne endekslenmiş olmasa da, ondan tümüyle bağımsız değildi. Bireysel hak ve özgürlükler ile inançlara karşı otoriter modern devlet refleksini özümseyerek yenilikten, hayal kurmaktan, yapıbozumculuktan, hata yapmaktan, özgür düşünceden ürken sanatçıya da “çağdaş” demekten başka şansımız var mıydı? Bu anlamda, Türkiye’de çağdaş, “modern”in şimdiki hâlidir; bu iki kavram arasında aslen ciddi bir yarılma olmadığını kavradığımız anda mesele çözülecek.
Son yıllarda “güncel” hakkında yeni tartışmalar açıldı; “güncel sanat” tabiri, contemporary art’a tekabül eden yeni çağrışımlar üstlendi, küreselleşerek lisandan lisana çevrilebilen bir kavram olarak algılanır oldu. Türkiye’de 1970’lerde başlayan ve kendi kanalından devam ederken son 20 yılda genleşen sanat pratiklerini “çağdaş” tarifinden ayrıştırma ihtiyacı duyuyordum. Bu pratiklerin farklı izlekleri de yeniden konumlandırılmalıydı. Cuauhtémoc Medina’nın yazdığı gibi; kronolojik sınıflandırmaların -bu, belli dönemlere karşılık gelen sanat akımları olarak düşünülebilir- kendine özgü yoğunlukları vardır ve bunlar ardışık bir hikâyeyi oluşturan yapı taşları değildir. Dahası, iskân edilen bu -izmler; figüratif, nonfigüratif gibi kavram ve anlatılar, manasız ve dikkat dağıtıcı bir muharebe alanı için biçilmiş kaftandır. Çağdaşlık, Batı’nın menzilinden sıhhileştirilmiş bir seçkiyi takip etmeyi şiar edindikçe ne huzura ne de nihayete erebildi. Bu projenin başarısızlığını (ne kadar başarısız olduğundan emin değilim, zira canavarsı yavrularını üretti), endişesini, saldırganlığı ve ayrımcılığını güncel olandan ayırmaya çalışıyor, bir kopuşa işaret ediyordum. Konu, bir cümleye indirgenecek kadar sarih: Çağdaş sanat ile güncel sanat, ne aynı damardan gelir ne de aynı sülaleden türer. Çağdaş sanat kavramını 1950’lerde Ulus gazetesinde kullanan ve dilimize alıştıran aslen Bülent Ecevit’tir ama bu tarifin zaman içerisinde yüklendiği anlamlar, rahmetlinin düşünsel inceliğine, yargılamadan benimsediği Batı ötesi kültür çeşitliliğine cömert bakışına tekabül etmez.
Giorgio Agamben, çok kez zikredilen bir makalesinde, Roland Barthes’ın College de France konferans notlarındaki bir cümleye odaklanır. Barthes, Nietzsche’ye referansla “Güncel olan zamansızdır” der. Agamben de, Barthes’a dayanarak duruşunu şöyle özetler: “Hakikaten güncel olan, ne tamamen zamanıyla denktir ne de onun taleplerine uyar. Dolayısıyla bir anlamda alakasızdır. Ama tam da bu mesafe ve anakronizmadan ötürü, diğerlerine göre kendi zamanını daha iyi algılama ve kavrama kapasitesine sahiptir. Dönemine uyan ve bağlılık gösterenler ise güncel değildir, çünkü onu görmeyi beceremezler.” Bulunduğu zamandan alakasızlık durumu -ki bu, zamana karşı alaksız olmakla aynı şey değildir- etkin ve ikircikli bir ilişki anlamına gelir ve çağdaş sanat denen terkibin hiç yapamayacağı şeydir; çünkü çağdaş, Cumhuriyet projesinin direktifleri doğrultusunda sanat üretmek, yani çağın şartlarına uygun olmaya çabalamaktır.
Güncel sanat terkibinin de kendine özgü problemleri hızla birikti. Sürekli kendi soyağacından feyzalarak hep kendi aynasından dünyaya bakmasına, edebiyatı ile kendi inanç düzenini oluşturmasına ve tarihî bir kategoriye dönüşmesine fırsat vermemek gerekiyor. Aksi takdirde, öteki tabirler gibi, referansları da bağımlı kalacak; temaşa ve piyasa düzeni güncele el koyacak ve bir diğer araçsallaştırma olacak.
Çağdaş sanat dediğimiz terkip, İngilizce’deki contemporary art tabirinden 20 yıl sonra gelir ama kavramın bir döneme tekabül etmeye başlayarak 1960’ların ortalarından itibaren belirgin bir sanat yaklaşımına dönüşen yeni pratiği vurgulaması 1970 başında olur. Postmodern denen bir diğer dönemselleştirmeyle örtüştürülmesinin ardından, modern and contemporary art olarak gene manasız bir yaftalanmaya maruz kalır. Bazı şeylerin eş zamanlılığında sorun yok. Terakki hevesinden de vazgeçmemiz gerekiyor; zira terakki de, teceddüt de ziyan edici, tüketme öncelikli fikirler. In ve out’lar, wired ve tired’lar, son kullanma tarihleri… Ne güncellik kronolojik olarak bugün anlamına gelmek zorundadır ne de modern tam anlamıyla yok olmuştur. “Modern ve çağdaş” hiç geriye bakmaksızın ilerlemecilikle yoluna her çıkanı ayaklar altına almaya çabalamışken güncel var[oluş] bastırılmış olanı yeniden şuurumuza nüfuz ettirebilir.
Güncelin potansiyeli, empresyonizmin karşılığı olan impressionism gibi değildir. Çağdaş sanatın da contemporary art ile ilgisi yoktur. Türkiye’de çağdaş denen, İkinci Dünya Savaşı sonrasında oturmaya başlayan, daha şen olan ve devlet güdümünden bireyselleşmeye sızan modern tahayyülle başlamasına rağmen hızla temellük edilir. Ama bugün mesele bu değil. Artık günceli “zaman”lıktan, sadece yaşanan anda var olma durumundan ayırmak gerekiyor. İş işten geçmeden, daha da temellük edilmeden.
— 2014’te yazıldı, 2016’da güncellendi.