Liste: Banu Cennetoğlu

2012’de yazıldı, 2017’de yeniden bakıldı. 

“Liste” üzerine iki satır yazmaya koyulurken başlığı “Banu Cennetoğlu’nun ‘Liste’si Üzerine” diye attım ama bu doğru değildi. Kaynağı United for Intercultural Action, güncelleyen de onlar. Tabii Banu’dan bağımsızlaştırmak da istemiyorum. “Liste”nin ilk çıktılarından biri, on yıl önce 1. Atina Bienali’ndeydi; projelendirmedeki dikkatsizlikten ötürü sanat ortamı içinde öksüz bir şekilde sıkışıp kalmıştı. Günün sonunda, bir sanat tarihçisi, bir kritik olarak bakıyorum, gene de metroda “Liste”den bir sayfayla karşılaştığımda aklıma Banu gelmiyor. Nitekim, 1993 ile 2017 arasında baskı, savaş ve sefalet gibi nedenlerden dolayı ülkelerinden kaçıp Avrupa’ya ulaşmaya çalışırken yaşamını yitiren 33.293 kişinin bilgilerini içeren 48 sayfalık “Liste”nin Der Tagesspiegel tarafından 100.000 adet basılarak dağıltılmasına dair 13 Kasım 2017 tarihli New York Times[1] haberinde de Banu’dan söz edilmiyor. 2007’de 8.855 kişi olduğunu hatırlıyorum.

Metroda okumaya mecbur kalıyorum; beklenmedik bir karşılaşma. İlk olarak merak uyandırıyor: Ne ki bu, hangi nedenle karşımızda? Araştırmayı yapan kurumun adı, web sitesi adresi[2] ve birtakım bilgiler mevcut olsa da bir muğlaklık var. Aktarıcıyı bilemiyorum. Sahi kim koymuş onu oraya? Kızgın ya da fesat bir soru değil bu. Twitter’da dönen paylaşımlar da buna delalet. Belki de en çok sanat profesyonelleri arasında konuşulduğunda konu ve sorun oluyor. Ancak, sembolik kazanım, etik duruş, müelliflik üzerine dönenmekten meselenin hangi dışsal ağlar içerisinde işlediği izlenemiyor. Hele hele odak “öteki”ler olduğu zaman onların namına konuşmaya meraklı etik zabıtaları var, malumun ilamı puan kazandırıyor. 

Aşırı yorumlamaya girmeksizin “Liste”ye estetik üzerinden bakınca, bu “iş” erken dönem kavramsal sanatın belli özellikleriyle örtüşüyor, ki bu gelişigüzel bir soyağacı değil.[2] Sayfa sayfa, her bir pano aynı statüde ama içerdikleri apayrı. Her türlü kişisellikten özenle uzaklaştırılmış bir lisanla isimleme ve sıralama yapılmış. Bilgiler beyaz zemin üzerine, gösterişsiz bir yazı karakteriyle eklenmiş. Kişinin nerede ölü bulunduğu, çevresinde kaç kişi olduğu, hangi ülkeden geldiği, ölüm nedeni ve bilgi referansı. Bu zaten listenin orijinal hâli, müdahale edilmemiş. 

Metro panosundaki bir sayfayı okudum; ölümler benzeşiyor. Günlük görsel silsilede kanıksanan bir lekeyle, bir trajediden ziyade bir listeyle mi yüzleşiyorum? Okumam bittiğinde “Hayat devam ediyor” mu diyeceğim? İstasyondan çıkar çıkmaz unutacak mıyım tüm bunları? Yarını mı etkileyecek mi ya da? Neler yapabilirim? Bu muazzam çatlak “Liste”ye de yansıyor. “Bunu ancak bir sanatçı yapabilirdi” veya “Ancak bir sanatçı tarafından yapılabilirdi” deyip seyirlik atfıyla huzura erebilir miyim? Banu temellük ettiğini mi düşünüyor, tereddütte mi yoksa? Bilemiyorum ama bunun hiçbir önemi yok aslında, mülk edinmiyor zira, edinemeyeceği aşikâr. “Liste” üzerinden sembolik kazanç sağlamayı reddetmekten öte bir durum var… 

Metrodaki pano gibi müsaadeli mecrayla ilgili bir soru veya sorun olmalı mı peki? Bence hayır, çünkü bu da baş aşağı çevirilmiş bir mesele. Müsaadeli mecra, korsan yazı ya da afişleme gibi değil, gayriresmî değil, sokakta dağıtılan el ilanlarının örselenmiş algılamasından muaf. Müsaadeli olması kamu adına -inandırıcı olmasa da- öncelikle sıhhileştirilmesi demek. Güven inandırıcılıktan önce geliyor, hukuka mugayirlik yok. “Liste” ile bu mecra tümüyle tersine çevriliyor, kayıp anaları ya da Yugoslav savaşları sonrası kayıplarının fotoğrafları gibi iç dağlayıcı yüzlerle karşılaşmıyorum. Bu yıl metro istasyonlarına asılan Hocalı katliamı afişleri farklı bir durumdu ama, mecranın sahipleriyle ilgili bir şey söylüyordu. 

“Liste”, ABD’de bir hafta içerisinde silahla öldürülen 460 kişiyi gösteren, 1990 tarihli  Félix González-Torres işi “Untitled” Death by Gun’ın aksine bir sanat mekânında sunuma da dönmüyor. Kişilerin isimleri, ölüm tarih ve nedenlerini içeren o işte yüzler de görünür. Vurulanların çoğu, hümanist solun sarmaladığı “öteki”lerdir. Kendime benzer kültür üreticileri ve tüketicileriyle beraber hüzünlenmemiz bir yana, akşam yorgun argın metroyla eve dönerken bu hakikatle karşılaşmak nasıl bir şeydir? Boğulan, donan, intihar eden, nasıl öldüğü bilinemeyen on binlerce insan… Kim izin vermiş, kim koymuş bunu buraya? Yahu şimdi akşam akşam… Bir şehitler anıtı da değil ki aileler, sevgililer, dostlar gelip kayıplarının hatırasını yâd etsin… “Liste”de isimleri insanlara, insanları simalara bağlamaya imkân yok. 

İşin neden tepki almadığı üzerine ancak spekülasyon yapabiliyorum. 

[1]  https://www.nytimes.com/2017/11/13/world/europe/germany-migrants-died.htm

[2]  http://www.unitedagainstracism.org/