Vasıf Kortun: Sanat Bi̇r Özgürlük Alanıdır

Cumhuriyet Pazar, 26 Mart 2006

Platform Garanti Güncel Sanat Merkezi yönetmeni Vasıf Kortun, geçtiğimiz yıl 9.Uluslararası İstanbul Bienali’nin Küratörlüğünü Charles Esche ile birlikte yapmıştı. Kortun, Londra da yayımlanan Uluslararası güncel sanat dergisi Art Review ve New York’ta yayımlanan Art and Auction ın oluşturduğu ‘2005’in en başarılı 100 kişisi listelerinde yer aldı. Aynı zamanda Bard College Center for Curatorial Studies’in verdiği 9th Annual Award for Curatorial Excellence (Küratörlükte mükemmellik) ödülü ile onurlandırıldı. Dia Art Foundation’ın küratörü Lynne Cooke ile paylaştığı ödülü 6 Nisan 2006 tarihinde Central Park Boathouse’da gerçekleştirilecek törende alacak. Küratörlükte mükemmellik ödülü sergi pratiği alanında cesur bir vizyon ve yeni yaklaşımları tarif edilen kişilere veriliyor. Vasıf Kortun ile küratörlük ve müzecilik üzerine konuştuk.

-Küratörlüğün tanımını yapabilir misiniz? Nasıl böyle bir meslek alanı oluştu?

Küratörlük son onbeş yılda yerleşti. Aslen sergi yapımcısı demek. Eskiden koruyucu, saklayıcı, komiser gibi terimler vardı. Birçok uyarıcı sergiyi de sanatçılar düzenlemekteydi. Bugün küratörlük, çok farklı bilgileri gerektiriyor. Basın bülteni yazmayı da bilmelisiniz, teorisyen olmayı da, ekonomiden de anlamalısınız hangi boyanın video gösterimleri için iyi bir taban olabileceğinden de. Sadece geçmişle değil yarınla da uğraşabilmelisiniz, alışılagelmedik olanı merak edecek kadar açık olmalısınız.

-Bir söyleşinizde 68 kuşağının tortuları ile büyüdük. Yerleşik ekonomik düzenin değiştirilmesini, kültürlerarası ayrımcı tavrın kaldırılmasını, dünyanın serbestliğe dönüştürülmesini istemek çok şey istemek değil diyorsunuz. Bu durumda küratöre ve sanatçıya çok iş düşüyor..

Varolan realite sanatçılık ve küratörlükle değişmez. Bakışların değişmesine aracı olabilir ancak sanat. Özelleştirilmiş kent coğrafyasında kamusal alanın son cephelerinden biri sanat kurumları. Eh, bunlar da Türkiye’de gittikçe oylumlanarak vitrin oluyorlar. Dolayısıyla yeni sorunlar var. Türkiye’de sanat özel sektör tarafından desteklendi. En azından 25 yıldır devletin sanatla ilişkisi olmadı. Bağımsızlar hepsinin dışında bir yerde, üstelik Türkiye’deki enerjiyi de salt bağımsızlara borçluyuz.

-Son yıllarda Bienaller daha sık izlenir oldu.Bunu neye bağlıyorsunuz?Türkiyedeki sanat izleyicisinin profili nedir sizce?

Her yıl daha fazla izleniyor ama oldukça sıvı bir durum var ve izleyici profilini çıkaracak araçlar yok şu anda. İstanbul Modern, Sakıp Sabancı Müzesi, Pera Müzesi bunlar denklemin bir parçası haline geldi. Vitrinleşen ortam kendine göre bir izleyici de yaratacak elbette. İzleyicinin ne yaptığından çok bizim ne yaptığımız önemli. Eğitim programları, enformalite, müzeleri daha yaşanır hale getirmekte. Öte yandan İstanbul, küçük cemaatlerden oluşan,birbirine oldukça kapalı bir şehir. Cemaat dediğimiz şeyin ötesine geçip,biraz daha nefes alabileceği kente yerler olması gerekiyor. Daha derin bir enerji gerekiyor.

Bugün dünyamızda savaşlar var.yeni savaşlar da yolda. Bienaller, bu tür etkinliklerin barışa katkısı olabileceğini düşünüyor musunuz?

Doğrudan bir şeyi etkileyecek gücü yok ama birebir insanları etkileyebilir. Sanat içine kapalı ezoterik bir faaliyet değil, dünya ile ilgili ama bu misyon yüklendiği anlamına da gelmiyor. Üretilen ve paylaşılan her sanat faaliyetinden bunu beklerseniz onu zaten sanat diyemeyiz.

-Çağdaş Sanat bireylerin kendi yaratılarıyla mı yoksa sosyal, kolektif sorumlulukla mı öne çıkmalıdır? Bu sanatta küreselleşmeye yol açarmı? Sakıncaları nelerdir?

Bence bu sorunun kendisi sakıncalı çünkü reçete tarif ediyor. Sanatta reçeteler yoktur.

-Kudüs İsrail Müzesi danışmanı olmaya nasıl karar verdiniz?

Bu projenin şu an nereye gideceği belli değil. İsrail Müzesi aslen özel bir kuruluş, yani İsrail’in resmi devlet kurumu değil. Dünyanın en güzel, en dindar, en bölünmüş ve geleceği de bir o kadar muğlak olan şehrinde ansiklopedik bir müze. Judaica’dan İslam Eserleri bölümünden, güncel sanata kadar her şey var. Müze bulunduğu bölgeye nasıl hizmet eder bu soruyu sormasına yardım etmek istiyoruz.

-Bunun dünyada örnekleri görülmüştür değimli? Louvre müzesi gibi?

Evet, Metropolitan da öyledir. Fiziki kültürel tarihi bir ansiklopedi gibi depolayan, araştıran ve sunan kurumlar. Tabi, buradaki karışıklık aynı yapı silsilesi içinde, Almanya’daki soykırımından kalma bir sinagogun yeniden sunumundan, modern sanat bölümüne kadar varoluş hali birbirinden çok farklı seküler ve dinsel nesneleri ardarda getirilmesinden çıkıyor. Müzenin önünde çetrefilli ama her halükarda başarısız olacağını varsaydığımız bir yol var. Müzenin birimleri yeniden düşünülebilir mi? Güncel sanat bölümü ayrı bir binaya taşımalı mıdır? İsrail sanatı bölümü kapanmalı mıdır? Müze Filistinli izleyici ve sanatçılarla nasıl bir yeni sayfa açar?[1] Öncelikle bir konferansla başlıyoruz. Konferans için bile müzeye gelmeyecek olanlar var. Örneğin bu katılımları uydudan mı yapmalıyız? 

-Bir hafta içinde üç farklı kurum tarafından ödüllendirildiniz. Neler söylemek istersiniz?

Onurlandım tabiki. Bunların arasında yegane önemlisi küratörlük ödülü benim için, bir günü değil bir kariyeri değerlendiriyor. Ötekiler yılın tadı kıvamında şeyler.   

[1] 2006 yılında İsrail’in Beyrut’u bombalamasının ardından danışmanlıktan ayrılarak Filistin’in İsrail’e Akademik ve Kültürel Boykot Kampanyasına (PACBI) katıldım.