Arredamento Dekorasyon, Aralık 1989, s.116-118
60’larda, “sokaklar halkın” deniliyordu ama graffiti asıl 70’lerde başladı. New York metro durakları, tünelleri, vagonları ve sokaklar ve köprüler. Graffiti sanatçısı Keith Haring: “New York’a geldiğimde şehirdeki en güzel resimler tekerlekler üzerindeydi”.
1984’te East Village’a taşındım. Fun Gallery kapanmak üzereydi, Graffiti sanatçıları, galeri sahibi Patti Astor’la anlaşmazlıklarından dolayı galerinin camlarını taşlamışlardı. Patti Astor, Lady Pink, Futura 2000, Daze gibi graffiti ustalarının resimlerini, galerisinde satıyordu. Futura 2000, Allen Ginsberg’le Clash’in Combat Rock LP’sinde şarkı söylemişti o zamanlar. Ginsberg, East Village’da uzun zamandır yaşamaktaydı. Namı o kadar kötüydü ki ne denli istediysem de partilerime hiç çağıramadım.
1987’nin ocak ayında Cem ve Betim’le East Village/ABC’ye inmiştik bir öğleden sonra. ABC’ye inmek, yuppielerin tabiriyle “slumming”, yani gecekondulara takılmaktı. Yuppieler önceleri hafta sonları Pyramid Club’a geliyorlardı, barın üstünde dans eden travestileri, Ann Maguson’un türlü çeşitli çılgınlıklarını seyretmeye. Sonra buraya taşınmaya da başladılar. Cem, B caddesinde, gördüğünüz bu fotoğrafları çekti. 2B’nin bahçesindeki kırık tabak ve maskelerden yapılma bir mozaik. Crack azıtmaya başlamıştı o zaman, duvarlarda crack’e karşı resimler boyalıydı. Bu resimler dergilerdeki esrara karşıt ilanlara benzemiyor. Burada yaşamlar söz konusuydu. Alt kat komşum Junior’u beyaz bir örtüye sarıp götürmüşlerdi bir gün, polis kordon çekmişti, arka bahçede çocuklar oynuyordu, Junior’un vücudunda 25 bıçak izi vardı. Fotoğraflardaki duvarların hemen ardında “shooting gallery”lerde İğneler el değiştiriyordu. Eroinmanlar AIDS’den öldükçe çoğu crack yatağına döndü. Acil bir probleme, acil bir uyarı; “Crack öldürür”. Kimilerini de zengin ediyordu, 15 yaşında evine yeni bir cadillac ve uzi tabancasıyla gelen siyahi çocuk.
Bir diğer resim, “Graffiti bir suç ise tanrı bizi bağışlasın”. Polisler Michael Stewart’ı bağışlamadılar; adlî tip raporunda nefes yetmezliği yazıyordu. 19 yaşındaydı, sanat okulundaydı, Graffiti sanatçısıydı, karakolda öldü. Bir kızılderili şarkısı gibi basit bir Graffiti: “see spot, see spot run, don’t become like everyone.” Bu hafiflik ve rahatlık bütün o sahneyi özetliyor işte. East Village “ağırlık” duygusunu yok etti.
East Village yaşantısıyla, yanık ve sefil evleriyle Rio ya da bir diğer kentin sefil bir bölgesinden farklı değildi. Geçenlerde okuduğum bir yazı, büyük kentler giderek birbirine benzerken, o kentlerin sefil yönlerinin de giderek 3. dünya kentlerine benzediğini yazıyordu.
New York, içinde kızgın bir 3. dünya barındırıyor. Çabuk zenginlikler ve büyük sefaletlere işaret ediyor bu duvarlar.
Glenn O’Brien: “Sanat dünyası, sonunda bu kâfirleri kabul ettiğinden beri tümüyle değişti artık. Eskiden kaba saba diye nitelenen konu ve renkler sanatçıların bir parçası oldu artık”. Ve, Jeffrey Deitch: “Sanatın geleceği 3. dünyanın bir fırtınayla gelip tozu dumana katmasına bağlı”. Sokak kültürü, belki de bir yazarın dediği gibi, üçüncü dünyanın -metaforik ya da literal anlamıyla- ileri karakollarından biri.
2.
Lou Reed St. Marks Place’li şarkısını yaptığı zaman East Village’ın sınırı 2. caddedeydi. Önce sanatçılar geldi, sonra galeriler ve şık lokantalar. Şimdi B caddesinde bile yeni yapılan apartmanlar var. Japon teknolojisinin sprey boya tutmayan yeni vagonlarıyla New York metrosundan Graffitilerden arındırdılar artık. East Village galerileri, sanatçılar hakkında yapılan filmler ve polis cinayetleri, graffitiyi önce moda yaptı sonra da öldürdü. Geriye kalan dolaysız sokak mesajları taşıyan, yıkık evleri güzelleştiren mahalle resimleri.
Istanbul, Serotonin 1 seni selamlıyor.