Argos, 10, Haziran 1989, s. 20
Kadri Özayten’in Resim Sergisi 27 Mayıs’ta Atatürk Kültür Merkezinde, Nazif Topçuoğlu’nun “Düzmece Fotoğraflar” adlı sergisi ise 25 Mayıs’ta Töbank Sanat Galerisi’nde açıldı.
Gelenek ve kültürlerine özgü bir görüntü yaratma zorlamasıyla resme soyunan sanatçılardaki otosansür, sanatsal anlatımı sınırlayıp, bir yandan açılmaları kısıtlarken, var olan kültürün dinamiğine çok uzak bir tarihin alıntılanması ile sonlanıyor. Bu anlayışın bir diğer tezahürü de, iyiden iyiye nüfuzunu yitiren bir toplumsal gerçekçi tasvircilik anlayışı. Son on yıl içinde hiçbir değişim olmamışçasına yeniden üretilen siyasi tavırlara bakıldığında, sözünü ettiğim anlayışın hortlaması uzak bir olasılık değil.
Bu paradigmanın dışında kalarak, yeni bir görsel, yapısal sistem üretebilen sanatçılar var. Kadri Özayten’in son iki yıldır sergilediği resimler burada önem kazanmakta. Özayten’in resimleri, günümüz Türkiye sanat ortamına aldırmayan ve Türkiye dışında da benzeri olmayan bu resimler, evrensel sorunları içermekte; insanın yıkım gücü, bu gücün en net biçimde maddeleştiği askeri güçler. Bu ana temanın tezahür biçimi, seriler halinde simgesel bir yapı içinde resmin üretilişine eritilmiş. Yani, konu ve resmin okunuşu eş süreçli değil. Resimlerde karşılaştığımız, muğlak, çok anlamlı yıkım ve parçalanma biçimleri, yaşamlarını kimi resimlerde büyüyerek diğer resimlerde daha da çok parçalanarak sürdürmekteler. Özayten’in resimlerinde insan figürü de aynı anlatım biçimine bağlı olarak kullanılıyor. Gövdenin parçalanması, hapsedilmesi ve gövde mekân ilişkilerindeki kopukluk da buna bağlı. Resimlerden birinde kamuflaj üzerine dizdiği altın varak madalyonlar çağdaş vanitas simgeleri. Zanaat ve düşünün kenetlendiği Özayten resimlerinde, minyatür işçiliğinin inceliğinden, Avrupa mekân gelenekleri ve malzemelerine dek yoğun bir kaynaşma izleniyor.
Resim ve fotoğrafın yapısının birbirinden ne denli değişik olduğu çok açık. Nazif Topçuoğlu’nun, karanlık oda öncesi ve sonrası müdahaleleri ile üretilmiş görüntülerinden oluşan “düzmece” fotoğrafları, fotoğrafın yapısal yönlerini irdeliyor. Daha doğrusu, söz konusu olan, fotoğrafın gösterme biçimleri üzerine bir araştırma. Topçuoğlu, fotoğrafın dünya ile olan, görünürde dolaysız, gerçekte ise, çeşitli müdahaleleri kapsayan ilişkisinin formel yönlerini çiftli diziler halinde ele alıyor. Topçuoğlu, en bilinen biçimleriyle, fotoğrafın, kesit alma ya da alıntı yapma yoluyla çerçeveleme, mizansen yaratma, çağrıştırma ve anısal olma, dışarıdaki gerçeğe bağlı olarak, ancak ondan bütünüyle ayrı kurgusal bir görüntü yaratma yönlerini incelemekte. Topçuoğlu’nun özellikle üzerinde durduğu, yeniden üretilmiş görüntüler. En özel anılara ait olan eski aile fotoğraflarından, kolaj, renklendirme ve çizme yoluyla, anlam üretilmeyen düzmece görüntüler yaratan Topçuoğlu, bunun tam tersine, özel anı öğesinin en zayıf olduğu medyadan oluşturduğu bir görüntüde Tito’nun ayağının kesilmesiyle, kesik bir hayvan ayağını ve resmin çerçevesiyle kesilmiş elini gösterirken, yarattığı mizansen içinde anılarına çok daha yakın bir görüntü yaratıyor. Edward Weston’dan alıntılayarak çektiği siyah beyazlardan, erotizmini saklayan George Marciano reklamları üzerine yerleştirdiği, açıkça fallik kuşkonmaz da, metni fotoğraflamasına kadar Topçuoğlu, tutarlı ve başıboş bir fotoğraf dersi veriyor. Sonsuz kopyası üretilebilen fotoğraflardaki paradoksal olgu, fotoğrafın hiçbir zaman tekrarlanamaz olması. Her çekildiğinde orijinal olan Edward Weston’lar, Marciano’lar, Bauhaus’lar aynı zamanda birer Nazif Topçuoğlu.