Tarih ve Toplum, 41, 1987, s. 281-282
Belgelerle desteklenmediği halde, çeşitli kaynaklara göre Osman Hamdi’nin Paris’te Ecole des Beaux-Arts’ta (EBA) okuduğu ve Jean –Léon Gérôme’un öğrencisi olduğu kabul edilir. Osman Hamdi ustası Gérôme ile karşılaştırılır ve Gérôme için oryantalist resmin en önemli uygulayıcısı denilir. Ancak, bu savlar sorgulanamaz kesinlikte değildir.
Ne Paris’te Archive Nationales’de, Archive de L’Ecole des Beaux-Arts’in kayıtlarında ne de Gérôme’un atölyesinde bulunmuş öğrencilerin listelerinde Osman Hamdi’nin adı geçmektedir. Demek ki Osman Hamdi EBA’ya kayıtlı değilmiş ve Gérôme’dan ders almamış.
Osman Hamdi, 1866 ve 1868 yıllarında katıldığı, Paris’te yer alan yıllık jürili resim sergilerinin ‘Salons’ kataloglarındaki kayıtlara göre, Gustave Boulanger’nin öğrencisiydi.2 Boulanger, EBA’ya Osman Hamdi’nin Paris’ten ayrılmasından yıllar sonra 1883’te gece dersleri çizim hocası olarak atandığına göre, büyük olasılıkla, Osman Hamdi’ye özel bir atölyede ders vermekteydi.3 Bu nedenle Hamdi Gérôme ilişkisini abartmamak gerekir. Gerçek te, Osman Hamdi oryantalistler arasın da kendisi gibi anıtsal figürler kullanan Gérôme’un öğrencisi Ludwig Deutsch daha yakındır.
Hamdi’nin ressamlığı yerli yabancı birçok yazar tarafından eleştirilmiştir.4 Yazarların Osman Hamdi’ye eleştirileri iki yönlüdür: Birincisi, çağdaş Türk resmine bir ‘öz’ ya da ‘kaynak’ bulma çabasındakilerin kaygılarından doğar. Onlara göre Osman Hamdi geleneğe sırtını çevirmiş, hatta geleneği yok etmiştir. Hamdi ”dönmedir”: Bir yazarın deyişiyle, “bir Ermeni kızının ayakları altına Kur’an-ı Kerimler sermiştir. (Söz konusu Mihrab resminin henüz ciddi bir şekilde tartışılmış olduğunu sanmıyorum). İkinci eleştiri ise Osman Hamdi’nin akademik resme bağlılığına yöneliktir. Empresyonistlere, öykünmediğinden dolayı gelişmenin gerisinde kaldı diye suçlanır.
Benim görüşümde, Osman Hamdi geleneğe sırtını çevirmemiştir; geleneğe bakışı farklıdır. Eğer geleneği yadsısaydı arkeolog olmaz, nice eserin Türkiye’ de kalması için ilk eski eserler yasasını çıkarmaz ve II. Abdülhamid’e karşı bu konuda onurlu bir mücadele vermezdi. Yazdığı kitaplar da cabası.
Empresyonizm, resmen 1873’te doğmuş olsa da, topluma yayılışı ve kitlelerce görünülür yeğlenir hale gelişi çok daha sonra olmuştur. Kaldı ki, bizim 1914 ressamlarımız bile empresyonizmi becerememişlerdir. Akademik resim 19. yüzyılın soruma dek gücünü sürdürmüş ve 1890’larda, Osman Hamdi’nin de üyesi sayılabileceği oryantalist resim için ayrı Salonlar bile düzenlenmiştir.
Türkiye’den Avrupa’ya Batı geleneğini özümsemeye giden birinden Batı görsel geleneğini çökertmeye başlayan bir sanat akımına, empresyonizme bağlanmasını istemek yanlıştır. O günlerde çağdaşlık Batılı bir ressam için Japon baskılarına, İslam minyatürlerine bakmayı gerektiriyorsa, bir çağdaş Osmanlı için de Rönesansla başlayan mekân düzenine bakmayı gerektiriyordu. Kaldı ki Pera ve Sanayi-i Nefise faktörleri göz önüne alınarak İstanbul’da çalışan ve resimlerini sergileyen Avrupalı Levanten ve azınlık ressamların öyküleri yazıldığında, ortaya apayrı bir resim tarihimiz çıkacaktır. Eminiz ki bu yeni tarih içinde Osman Hamdi’nin resimlerinin yeri çok daha farklı olacaktır.
Osman Hamdi’nin oryantalist olup olmadığı konusu tartışılmaktadır. Bu konuda Osman Hamdi hakkında çıkmış en derinlemesine çalışmalar İpek Aksügür tarafından yapılmıştır.5 İpek Aksüğür Boyut dergisinde çıkan yazısının başında çok önemli bir noktayı vurgulamakta: “Geleneğe sahip çıkanların çoğu Osman Hamdi gibi savundukları kültürü kendi yaşamlarından soyutlayarak, nesneleştirerek sahipleniyorlardı.” Osman Hamdi’nin bu yaklaşımı bir yandan ‘bilimselliğin’ özelliklerinden biri olduğu gibi –bilen özne ile bilginin nesnesinin birbirinden uzaklaşması– diğer yandan egzotizm (egzo: mesafeli, uzaktan) özelliğini de taşımaktaydı. Aynı olgu, Edward Said’in de yazdığı gibi, yazarlar, tarihçiler, arkeologlar için de geçerlidir, İpek Aksügür, Osman Hamdi’yi oryantalist yerine reformist oryantal diye tanımlarken yukarıda söz ettiğim ikiliğin (bilimsellik/egzotizm) birinci yönüne ağırlık vermektedir. Ben yazımda Osman Hamdi’nin egzotizmine dikkati çekmek istemiyorum.
Aslında İpek Aksügür’ün de uyardığı gibi, Osman Hamdi çoğul karakterlidir: Hem reformist oryantalist, kimi zaman da oryantal bile olabilmektedir. Osman Hamdi’nin resimlerinin birbirlerinden ne ölçüde farklı olduğunu anlamak için, Prof. Mustafa Cezar’ın Osman Hamdi hakkında yazdığı mükemmel kitaba göz atmak yeterli olur, Osman Hamdi’nin resimleri arasında uzlaşmaz ayrılıklar bulunması, tarzının konularına ve figürleri ne göre değişmesi ve piyasa için yaptığı resimlerle aile resimlerinin çatışması, Osman Hamdi’de oldukça açık biçimde görülen zihniyet anlaşmazlık larından kaynaklanan entelektüel şizofreni ile ilgilidir.
Avrupalı oryantalistler, resimlerinde, ya gezilerden ya da bu işin uzmanı dükkânlardan satın aldıkları kilim, yağlık, cami lambası türünden eşyaları kullanmaktaydılar. Tıpkı onlar gibi Osman Hamdi de Arap giysileri ile Osmanlı çinilerini ve Selçuklu ahşap kapıları aynı resimde (elinin altındaki Çinili Köşk’ün sonsuz koleksiyonuna da başvurarak) keyfi bir tarih anlayışı içinde, birleştirmektedir. Gene, diğer oryantalistler gibi, fotoğraflar kullanarak, yalnız tarihsiz değil, yapma bir Doğu görüntüsü de yaratmıştı.
Demek ki, oryantalist resim, Edward Said’in de genelde açıkladığı gibi, suret çıkartma değil, referanslar düzenidir. Oryantalist resim Doğu hakkında birkaç satır, bir iki fotoğraf, Doğu’dan alınmış birkaç eşya, azıcık da düş gücü gerektiren mizansenlerden oluşur. Yani Doğu(lu) ile Doğu’yu resmeden arasında bir diyalog söz konusu değildir. Diyalog yerine uydurmalara, klişelere, tekrarlara dayanarak oluşturulan bir söylem vardır. Bunlar bir anlamda gereklidir. Çünkü, bir resmin inanılırlığı, o resmin batılı olduğu dizge ile resmin hedeflediği izleyicinin resmi okuyuşu arasındaki uyuşmayla mümkündür. Bu, Barthes’in gerçeklik etkisi adını verdiği olguyla da perçinlenmektedir: Resmi oluşturan öğelerin ‘doğru’ olmasından dolayı (fotoğraf kullanmak, rönesansın nesnel perspektifine dayanmak, giysilerin özgünlüğü vs.) sonuçta gerçeğe uymasa da resim ‘gerçek’ izlenimi yaratır.6 Osman Hamdi resimleri, bir Avrupa resmiymişçesine, Avrupa ve Amerika resim piyasasına ya da onların kozmopolit İstanbul’daki muhatabı Pera sergilerine yöneliktir.
Yineleyelim, resme konu olan insanlar ile ressam arasında bir zihniyet bağı yoktur. İpek Aksügür’ün de belirttiği gibi, Osman Hamdi’nin belirli resim lerinde, örneğin Ab-ı Hayat Çeşmesi’nde, figürü ele alış biçimi çoğu oryantalistten ayrılmaktadır. Örneğin, resmedilen kişiler İslamı tartışır gibi gözükmektedir. Bu kişiler mekân ve yapılar tarafından küçültülüp ezilmemekledir. Bunu, İpek Aksügür, Osman Hamdi’nin reformist oryantalliğine bağlamaktadır. Gene de ben Osman Hamdi’nin reformizmi oryantalizmini rencide etmeyecek kadardır diyorum. Kaldı ki, ne oryantalist resim Doğu’yu aşağılamak için yapılmıştır, ne de ortada Batılıların Doğuyu aşağılamak üzere yaptığı gizli bir anlaşma mevcuttur. Bu bir söylem meselesidir ve bu söylemin sınırları Doğu’yu aşar. Örneğin Gérôme, Eski Yunan ve Roma’yı sırf fahişelerden, şehvet düşkünlerinden, keyfi şiddete bayılanlardan kurulu bir toplum gibi göstermiştir. Şurası açık ki, bu resimler aslında Avrupa’dan bahseder:7 Aydınlanma çağının yaşandığı, yeni sınıflaşmaların şekillendiği, cinsellik dahil yaşamın tüm alanlarının kurumsallaştırıldığı bu yerde arzular, doğuş efsaneleri diğer zaman ve zeminlere gönderilirler.
Böylece, kendi sorunlarını kendilerinden uzaklaştırmış olurlar. Örneğin, 19. yüzyılın genelev merkezi Paris’te genelev resmi bulamazsınız. Ama çıplak tanrıça venüsler ve harem resimleri sürüsüne berekettir. Bu tür söylemi sorgulayan resim ise Manet’in Olympia‘sı ile başlar.
2Osman Hamdi, Salons kataloglarında aynen şöyle anılmaktadır:
1866: Hamdy Osman, Konstantinopol doğumlu, Gustave Boulanger’in öğrencisi.Adres Rue de L’Odeon, 20. Resim no: 906. Femme Turque.
1868: Hamdy Osman, Konstantinopol doğumlu. Gustave Boulanger’nin öğrencisi. Adres Rue de Lisbonne, 17. Resim no: 1199 Portrait de Mme H…, 1200 L’escamoteur Juif a Constantinople.
3 Archive de L’ Ecole des Beaux-Arts, “Listes Chronologiques des Professeurs…” AJ52 35, Gustave Boulanger. Gérôme’un bir Doğu gezisi sırasında, Boulanger Gérôme’un atölyesindeki öğrencilere 1868 baharında hocalık etmiş. (American Pupils of Jeanı-Leon Gérôme. H.B.Weinberg, Texas, 1984, sayfa 35-36.) Hamdi, 1866’da da Boulanger’nin öğrencisi olduğuna göre bu tartışmayı etkilemez.
4 Örneğin bkz; John Steegman, “Turkish Painting”. Studio, 130/638, (May 1946) ve Sezer Tansuğ, Çağdaş Türk Sanatı, 1986.
5 İpek Aksügür, “Osman Hamdi’ye Çağının Zihniyen ve Estetik Değerleri Açısından Eleştirel Bir Bakış”, Boyut, 3/21 (Mart 1984) ve Türk Resmi ve Eleştirisi, Basılmamış Doktora Tezi, Mimar Sinan Üniversitesi, 1983.
6 Roland Barthes, “The Reality Effect” (Fransızca basımı, Communications’da 1968), The Rustle of Language, New York. 1984.
7 Bu konuda bkz; Linda Nochlin, “The Imaginary Orient”, Art in America. 71/5 (May 1983). Olivier Richon, “Representation, The Harem and the Despot”, Block, 10, 1985.